Happy Birthday to Youuuu!

31 Aralık 2009 Perşembe 1 yorum
Kutlamalardan sorumlu bakanımız os, siz saygıdeğer okuyucularımızın yeni yılını kutlamış. Ben de pek kıymetli yazarlarımızdan pek pek kıymetli bir tanesinin doğum gününü kutlayayım madem. Çünkü burasının en uygun mecra olduğunu düşünüyorum.

Sevgili Uğur, doğum günün kutlu olsun! Sağlık, mutluluk, ve başarının yanında, konsepte uygun olarak; hem PcLionFC'de, hem burda bol bol güzel yazılarını da okumayı diliyoruz. (Bu biraz bencilce ve sanki bizim doğumgünümüzmüş gibi oldu, neyse). Kendine dikkat et genç, sen bize lazımsın.

2010 Ekran !

3 yorum
Bütün blog okurlarına yeni bir yıl dileriz !

Bici Bici Leblebici

25 Aralık 2009 Cuma 3 yorum
Geniş Aile yavaş yavaş efsaneleşme yolunda. En az Kaygısızlar'dan aldığım zevki alıyorum ve eğleniyorum. Geçtiğimiz bölümlerde Mürsel'in intihar sahnesinde çok güzel bir türkü söylemişlerdi. O türkünün orjinal halini buldum ve ekledim.

Dizideki Cover



Orjinali:



Son bölümde de Zekai'nin demlenme sahneleri takdire şayandı. Demli çay içerek, davşanının vesikalığını jilet niyetine kullanarak yüzümüzü güldürdü. O sahnelerde kullandığı "Melek Yüzlü Sahtekar" isimli şarkı da arkadaşlarımızla toplandığımız arabesk temalı içkili gecelerde yer alan bir şarkıydı.




Bu Geniş Aile kasvetli dizilerden içi bunalanlara bire bir.

Merry Christmas !

2 yorum
Tüm blog ahalimizin Noel'ini kutlarım. HIMYM'da bu bölümü izlediğimden beri ne zaman Noel ve Christmas kelimelerini duysam aklıma bu gelir. Bundan sonra da değişeceğini pek sanmıyorum.

Leverage

13 Aralık 2009 Pazar 4 yorum

En sevdiğim TV kanalları top 10'de rahatlıkla yer alacak kanallardan biri olan Cnbc-e, pazar akşamında Merlin ve Dr. Who'dan sonra koydu bu diziyi. Tek başına bir akşam olsa oturup özellikle izlemezdim, itiraf ediyorum. Ama madem 2 dizi izledik, bu da bitsin öyle kalkarız mentalitesinin sonunda hasta oldum Leverage'a. Birçok klişeyi barındırmayan sağlam bir dizi. Karakterler de çok iyi, özellikle Hardison, Eliot, ve tabi ki Parker. Parker özellikle favorim; kız gelip, "Hadi şu Alsancak Hilton'un tepesinden atlıyoruz" dese, mutlaka bir bildiği vardır der atlarım peşinden.

Anlamadığım noktaysa şu, benden başka kimse izlemiyor bu diziyi. Çevremde kime sorsam "Yoo izlemiyorum nasıl bişe ki o?" diyorlar. İzleyin efendim. Süper bişe.


Dizilerin ustasıyım, Parker'ın hastasıyım.

Dexter Öldüreceği Adamı Biliyor

6 Aralık 2009 Pazar 2 yorum



Üstüste çok Dexter oldu ama, bu paylaşılmasa olmazdı. 3. sezonun Dexter'la kapışan cengaveri Miguel, "Çok Güzel Hareketler Bunlar" izleyicisi çıktı. Dexter bu adamı niye öldürdü diye düşünmeye gerek yok. "Ne boş adamsın sen" diye yaradana sığınıp bıçağı geçirdiğine adım gibi eminim.

Hayır eskiden ben de severdim o programı da, çok bozdu be. Miguel, Var Mısın Yok Musun?'u da izliyor musun lan?

*Söz konusu sahne 3x09'da cereyan etmektedir.

İyi Bayramlar

26 Kasım 2009 Perşembe 3 yorum

55 Ekran ailesi olarak cümlenizin bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını temenni ederiz. Dexter ustalığında kasaplara denk gelmenizi can-ı gönülden dileriz :)

The Slapbet Countdown

18 Kasım 2009 Çarşamba 4 yorum
İyi ki her bölümünü takip ediyorum bu dizinin, biriktirerek izlemiyorum; çünkü "The Playbook"tan sonra (s05e08) şunu hemen izleseydim muhtemelen zevkten ölürdüm.

Ezel & Skunk Anansie

17 Kasım 2009 Salı 1 yorum


Kurgusuyla hayranı olduğum Ezel, her hafta hayran olunası bir özellik eklemeye devam ediyor. Kendine iyice bağlıyor.
Bu haftaki bölümünde de bir sahnede Skunk Anansie'nin Charlie Big Potato şarkısına maruz kalarak ekrana şaşı bakmamıza sebep olanları tebrik ediyorum.

HIMYM S05 E07'de Gizlenmiş Bir Olay

12 Kasım 2009 Perşembe 2 yorum



Dizinin son bölümünü az önce bitirdim. Sağda solda arama yaptım pişti olmamak için ve hemen buraya yazasım geldi.

Genel olarak porno geyiklerinin döndüğü, porno esprilerinin yapıldığı bir bölümdü bu. Robin ile Barney'nin ayrılığına da tanık olduk. Ama, ama son sahne...

Barney'nin Marshall'a doğru bakışı... Robin ve Kanadalı spiker arkadaşı aralarında 'hınzır' bir espri yaptıktan sonra Barney'nin gözlerinin parlaması... Üzerinde oynama yapılacak video meselesi... Adam Mc Laren's Bar'ı terkederken peşinden yaptığı koşu...

Galiba Slap Bet hususunda işler Marshall için tam anlamıyla terse dönecek... S05 E09'un adı da 'Slapsgiving 2 - The Revenge of the Slap' olunca geriye heyecanla beklemekten başka bir şey kalmıyor...

Bölüm sonrası notu: Tokat yiyen yine Barney! Ama çevirecek ya! Yanılmayacağım ya! Ügühüğeaüaaağğ!

Konusunu Bir Türlü Anlatamadığım Dizi

9 Kasım 2009 Pazartesi 2 yorum
Yazarak anlatabilirim diye umduğum için yazıyorum bunu. Karşılaştığımızda lafı açılınca 'Abi nası bi dizi o?' diye sorana bu blogun ismini verip 'Orda anlattım git oku kafamı karıştırma' demek için.

İlk sezonu devirmiş ve ikinci sezona yeni giriş yapmış bulunmaktayım. Bu rütbeye ulaşmış bir insan olarak Fringe hakkında atıp tutmaya hakkım var diye düşünüyorum.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde bazı garip olaylar oluyor. Aslında ne çeşitlisi yahu, hepsi Amerikada oluyor. UFO'ların hep Amerika'ya uğraması gibi. Neyse, bu olayların incelenmesi için FBI bir departman kuruyor: Fringe. Fakat bu departmandakiler de senin benim gibi insanoğlu. Olan olaylar konusunda kafaları basmıyor tabi ki. Emir kulu olarak konu hakkında görmüş geçirmiş birini aramak zorunda kalıyorlar ki, böyle birisi yok. Olanın da yıllardır bir akıl hastanesinde olan Walter Bishop çıkması onları birçok bürokratik ve zihinsel soruna sürüklüyor. Bunu da kendisi hiç istemese de oğlu Peter Bishop'la çözüyorlar. Böylece Fringe departmanının kadrosu belli oluyor.

Peki ne yapıyor bu Fringe departmanı? Şöyle diyelim, insanlığın ve hatta bilimin açıklamakta zorlandığı olayları kamuoyuna duyurmadan hem çözmek hem de nedenlerini bir mantığa oturtmak. Ne gibi? Aynı anda beyinleri patlamış bir cafe dolusu insan gibi, 4-5 hayvanın genetiğini birleştirilerek oluşturulmuş bir yaratık gibi, maddeyi katılığından çıkararak içinden geçilmesini sağlayan teknolojiler gibi. Böyle şeyler.

Böyle olayların araştırılıp çözüldüğü ya da çözülemediği dizi tonla var di mi? Mesela X-Files. Bu dizinin farkı ne? Anlatayım. Olan bu garip olayların arkasında dünyayı bir deney tüpü olarak gören bilimi yemiş bitirmiş büyük bir şirketin çıkması ve Fringe departmanının bir parçası olan yani "good guy" Walter Bishop'un bu şirketin yani "bad guy"ların yarattığı teknolojilerin çoğuna çok daha önceden aşina olması. Bu olayların arasındaki bağlantı, şirketin ve kurucusunun Walter Bishop'la geçmişteki ilişkisi ve şu ana kadar bahsetmeyerek öküzlük ettiğim Fringe departmanının gülü Olivia Dunham'ın habersizce bu olayların, şirketin ve Walter Bishop'un ilişkisinin tam ortasında yer alması, dizinin albenisi. Ayrıca dizi içine gizlice yerleştirilmiş semboller, karakterler ve terimler de izledikten sonra araştırmaya itiyor insanı. Yaratıcısının Lost'u başımıza salan J. J. Abrams olduğunu söylememiştim di mi?

Fena sarıyor. Demedi demeyin.

Bu adama dikkat

Ezel - Herkes Öldürür Sevdiğini

2 Kasım 2009 Pazartesi 1 yorum


Diziyi izlemeden Facebook'ta paylaşmışlardı bunu, bakmamıştım bile. Bir arkadaşın zoruyla EZEL'i izlemeye başladım ve hakikaten kurgu olarak oldukça güzel hazırlanmış, üzerine emek verilmiş bir yapım.

Takipte olacağız, inşallah bozulmazlar, biz de ağzımızın tadıyla "vay be türkiye'de de böyle kurgular yapılıyormuş" deriz buralara.

İşte şiir:

oysa herkes öldürür sevdiğini
kulak verin bu dediklerime
kimi bi bakışla yapar
kimi dalkavukça sözlerle

korkaklar öpücükle yapar
yürekliler kılıç darbeleriyle
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlıyken

şehvetli ellerle boğar kimi
kimi altından ellerle
merhametli kişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur

KİMİ YETERİNCE SEVMEZ
KİMİ FAZLA SEVER
kimi satar
kimi de satın alır

kimi gözyaşı döker öldürürken
kimi kılı kıpırdamadan
çünkü herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez


Güzel bir kayıt indirmek isteyenler için download linklerini veriyorum. Rapidshare ve Netload'a yükledim.

Netload

Masal Gibi

27 Ekim 2009 Salı 2 yorum
2 sene önce başlayan bir tutkumdan bahsedeyim size, cnbc-e izliyorum, radikal okuyorum modunda değilim ama yerli dizilerle aram pek iyi değildir, pek tabi Süper Baba ile büyüdük, Sıcak Saatler ile kendimizden geçtik ama maalesef onlar gibi dizi gelmesi zor artık. Canım Ailem biraz burada öne çıkıyor, önümüzdeki günlerde ona da değiniriz. Bence Geniş Aile'de güzel bi dizi ama bu yukarıda bahsettiklerim apayrı şeylerdi.

Anne tarafı Trakyalı, baba tarafı da Makedon göçmeni olunca ister istemez kanı ısınıyor insanın balkan esintili her şeye.. Müziğine, şehirlerine, insanlarına...

Elveda Rumeli dizisi de öyle oldu doğal olarak.
Gerek şiveye, gerek çekimlerin yapıldığı mekana hayran olduk.

Ailecek izliyorduk. Yemek saatleri, işler bu diziye göre ayarlanıyordu. Evde konuşma şeklimiz değişti, babaya - babiş, küçük kardeşe - kızan der olduk.. "niçin" sorusu yerini "niçIn niçIn"a bıraktı...

ve daha bir sürü şey...

Bir de müzikleri var, bence beni asıl bağlayan o müzikleri oldu. sonunda baktılar insanlar televizyon kayıtlarından şarkıları alıp dinliyorlar, dizi de tuttu diye bir albüm çıkardılar. Her bir şarkısı ayrı güzel. Orjinal makedon şarkıları var, Rumeli şarkıları da keza.. Bazı şarkıların enstrümantal halleri de mevcut. Çok güzel bir yol albümü. Uzun yolda keyifle dinlenebilir. Tarafımdan test edildi onaylandı. Edinin derim.

Geçtiğimiz hafta son bölümü yayınlandı ve vedalaşıldı. Sene başında diziden ayrılanların sayısı çok fazlaydı, yerleri nasıl dolacak derken, dolmadı. Gerçekten oradaki çekim şartlarının ağırlığı çok zormuş, keza masraflarda İstanbul'da dizi çekmeye benzememiştir doğal olarak.

En azından cılkını çıkarmadan bitirdikleri için sağolsunlar.

The Sexless Innkeeper

17 Ekim 2009 Cumartesi 8 yorum
Bölümün geri kalan kısımları ortalamanın üzerine çıkamasa da, bir "Naked Man" ekolü daha yaratıldı How I Met Your Mother'ın 5. sezonunun 4. bölümünde: The Sexless Innkeeper.


Üşenmedim, İngilizce altyazıdan Barney'in şiirini çıkardım.

It was the night before new year's
and the weather grew mean.
It was 3:00 in the morning
and I was stranded in queens.
The tavern grew empty
the gas lights grew dim.
The horse-drawn carriages
were all but snowed in...
Last call was approaching
and my fortunes looked bleak.
Then I turned to my left
and stifled a shriek.
She had a peach fuzz beard
and weighed 16 stone.
She gobbled up hot wings
and swallowed the bones.
I muffled a scream
and threw up in my mouth.
I asked, "Where do you live?"
And she said, "One block south."
I swallowed my pride
and six shots of whiskey.
And prayed to the gods
that she wasn't too frisky
Back in her cave,
she prepared us a snack.
Neath her mighty hooves,
the floorboards did crack.
But when she returned,
she found a sound sleeper.
And thus she became
the Sexless Innkeeper.


Bu da Ted'in şiiri:

It was the night before this one,
I had hours to kill.
I sat in the tavern,
grading parchments with quill.
A busty, young lassie
flashed me a grin.
Her garb said "classy",
but her eyes whispered "sin".
She said, "You're a teacher?"
I said, "Yes, indeed".
"I must have you", she moaned.
"I'm turned on by tweed".
With haste we did scamper
to my chamber anon.
We fell to the couch,
and, bro, it was on.
I unlaced her bodice.
Our passions grew deeper.
And thus ends the tale
of the Sexless Innkeeper.

Entourage 6. Sezon finali ve Matt Damon

9 Ekim 2009 Cuma 4 yorum
Bir erkek olarak bakilacak en eglenceli dizidir bana gore Entourage.. Erkek icin diyorum cunku Sex and the City'nin erkek versiyounu diyebiliriz dizi icin.. Takip ettigim diziler arasinda en bitmesinden korktugum dizidir ayni zamanda..

Genel olarak birisi unlu bir aktor olan 4 arkadasin ve menajerleri ari gold'un hikayesi uzerine kurulu dizi.. Konu oyunculuk uzerine olunca bir cok unlu isimde konuk oyuncu olarak diziye renk katiyor.. Jessica Alba, Scarlett Johansson ve martin scorsese su an aklima gelenler film dunyasinin yani sira Michael Phelps ve Le Bron James gibi bomba isimleri gormek mumkun dizide hatta okudugum kadariyla Obama bile bu dizinin buyuk bir hayraniymis ve 7. sezonda bir bolumde gozukmek icin anlasilmis durumda..

5 sezon boyunca asil cocuk olan Vincent Chase'in taninmis bir aktor olmaktan bir superstar olma cabasini izliyoruz.. Ama 6.sezonda Vince'i biraz arka planda birakarak geri kalan 3 arkadasin ve menajer Ari Gold'un uzerine kurulu bir sezon planlamis yapimcilar ama sezon finaline damgasini vuran kuskusuz Matt Damon oldu.. Vince'i yardima muhtac cocuklar icin bagis yapmaya zorlayan Matt bolum sonunda kendinden geciyor ve efsanevi bir sahneyi olusturuyor.. Youtube'dan koyuyorum acilmayanlar icin linki veriyorum buraya..



True Blood - 1. Sezon

1 yorum
Kotasız olmasa da evdekinden daha büyük kotası olduğu için yurtta çılgınlar gibi dizi izlemeye başladık yine. Lost ve Tudors sezon arasında, How I Met Your Mother da 5. sezonunda seyrettiği için, birikmiş, peş peşe izleyebileceğimiz dizi arayışına girdik. Mad Men ilk aklımıza gelen oldu haliyle, o kadar Emmy'i silip süpürünce. Ancak güzide online dizi sitesi Diziport'ta ilk bölümleri silinmiş olunca başka bir dizi arayışına girdik, ve gerek ek$i'de, gerekse bilimum bloglarda ismi çok geçtiğinden, ve vampirlerle ilgili olduğundan True Blood'da karar kıldık. Yaklaşık bir haftada ilk sezonu bitirdik. Şu an yazının girişini toparladığıma göre, dizinin ilk sezonuyla ilgili fikirlerimi beyan etmeye geldi sıra.

Öncelikle şu Twilight serisi ile benzerlik durumlarına değinelim. Dizinin ilk bölümü, ana karakterlerden Sookie'nin garsonluk yaptığı restoranda insanların düşüncelerini dinlemesi ve sipariş alacağı bir masada oturan çocuğa cevap vermesiyle başlıyor. İlerleyen bölümlerde de esas vampirimiz Bill ile ilişkileri başlayınca, popüler kültür mağduru herkesin aklına Twilight geliyor haliyle. Tek ciddi fark Twilight'ta Edward'ın zihin okuyabilmesiydi. Bunun haricinde zihin okuyabilen karakterin aşık olduğu kişinin zihnini okuyaması (ve biraz da bu sebepten aşık olması), bir kıza aşık 2 erkek, bu erkeklerden birinin vampir olması, diğer erkeğin bunu hiç tasvip etmemesi, iki erkeğin de yakışıklı, zengin, düşünceli, iyi niyetli falan filan olması, kızın da aslında çok iyi bir kız olması filan... İnsanı sinir ediyor tabi, nasıl bir hırsızlık bu diye. İşin ilginç tarafı bu hırsızlığı Stephenie Meyer'in, yani Twilight serisinin yazarının yapmış olması. Tabi işin Twilight boyutu daha ticari. Karakterler mükemmele daha yakın, saçmalama yüzdeleri daha düşük. Maksat ergenleri karakterlerle özdeşleştirmek veya onların aşık olmasını sağlamak tabi. Kısacası, True Blood işin masum tarafında. Ancak yine de bildik hikayeyi izlemek, hele ki bazı karakterlerin sinir bozucu olması, True Blood için bir dezavantaj.

True Blood'ın bir diğer ve bence en büyük dezavantajı Sookie Stackhouse, nam-ı diğer Anna Paquin. Bir kere daha önce de bahsettiğim gibi dişleri ayrık. Sürekli konuşurken izlediğimiz için de insanın ister istemez dikkatini çekiyor. Bunun itici olması bir tarafa, yukarıda bahsettiğim iki süper erkek karakterin bu dişlere rağmen bu kızın peşinde olması da ayrı bir olay. Tabi evet önemli olan dış görünüş değil iç güzelliği filan ama benim gördüğüm kadarıyla ne gerçek hayatta ne de dizilerde işler pek böyle yürümüyor.

Sookie Stackhouse'un bir diğer itici özelliği de tutarsız ve çoğu zaman salak olması. Spoiler! Mesela Bill arkadaşımız vampir mahkemesine gidip canını kurtarmaya çalışırken, Sookie'nin hem "Kaç gündür gelmedi, demek ki beni sevmiyor" diye düşünmesi, hem de fırsattan istifade Sam ile yiyişmesi dizi için, ama özellikle karakter için çok tutarsız idi. Spoiler bitti. Tabi bu tür tutarsızlıklarından sonra hiçbir şey olmamış gibi davranması da insanı deli ediyor. Stephenie Meyer'in devreye girdiği noktalardan biri bu olsa gerek. Isabella Swan, Sookie'ye göre çok daha normal, tutarlı ve mantıklı bir karakterdi. Giyim kuşamı daha düzgündü, Edward'ı her şeyin önünde tutuyordu filan.

True Blood'u izleten asıl özellik +18 olması. Hem izleyiciyi bu yönüyle çekiyor, hem de bu tür bir vampir açılımı henüz yapılmamış olduğundan daha orijinal hikayeler vaadediyor. Vampir kanının insanlar tarafından içilince iyileştirici olması, bu sebepten kıymetli olması ama satışının yasak olması, belli bir süre sonra bağımlılık yapması, gümüşün bildiğimiz gibi kurtadamları değil vampileri de rahatsız etmesi gibi bugüne kadar okumadığımız/seyretmediğimiz şeyleri görmek diziyi izlemek için sebep. Tabi bir de vampirlerin kendilerini ortaya çıkarması, ve yasal haklar elde etmeleri de bir diğeri.

Toparlamak gerekirse, bir yandan sinir olup, bir yandan merak edip heyecanla bir sonraki bölümünü izlediğim bu dizi; bu yönüyle pembe dizi gibi.

How I Met Your Mother'da 100. Bölüm

6 Ekim 2009 Salı 2 yorum
Böyle rakamları pek önemsemem aslında, bir dizinin 50. ya da 100. ya da 500. bölüme ulaşması bir anlam ifade etmez benim için ama How I Met Your Mother'ın 100. bölümünün farklı bir anlamı var. How I Met Your Mother olduğu için bir istisna yapmış değilim elbette, bunu yazmamın sebebi bu bölümde anneyle tanışma ihtimalimiz!

Programın yapımcısı Craig Thomas, Ocak'ta yayınlanacak olan 100. bölümde artık anneyle ilgili bir şeyler göreceğimizi söylemiş ve bu Ted'in müstakbel eşine en fazla yaklaştığı an olacakmış. Bu sezon 100. bölüme kadar anneye gittikçe yaklaşan bir Ted izleyeceğiz anlaşılan. Haberin güzel tarafı sadece bu da değil, 100. bölüm için anlaşılan konuk oyuncu "Bir taşla iki kuş!" dedirtecek cinsten. The O.C'den tanıdığımız ve birçoğumuzun (şair kendisini işaret ediyor.) gönlüne taht kurmuş Rachel Bilson! En sevdiğim dizide en sevdiğim oyunculardan biri, bundan güzel bir haber olamazdı herhalde. Geçtiğimiz sezonlarda bu rol için Alice Silverstone'la görüşüldüğü haberlerini okumuştum ama Rachel Bilson çok daha uygun olmuş bu rol için. İnşallah Sarah Chalke usulü bir konuk oyuncu değildir ki açıklamalardan anladığımız kadarıyla pek de öyle olmayacak.

How I Met Your Mother bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftalarda 5. sezona giriş yapmıştı. Lily'nin performans olarak geri dönüşü 4. sezonun son bölümlerinde hamile oyuncular krizini biraz hafifletmişe benziyor. Artık dizinin belli bir rotada olduğunu düşünürsek bence 4 sezonu sıraladığımızda kendine son sırada yer bulabilecek bir sezon olan 4. sezonun (ki Naked Man gibi unutulmaz bölümlerden birine sahip olmasına rağmen) üstüne rahatlıkla çıkan bir sene bekleyebiliriz How I Met Your Mother adına...

Ve Tanrı Jeneriği Yarattı #1 - Six Feet Under

4 Ekim 2009 Pazar 6 yorum
55 Ekran'ın ilk konseptine hoşgeldiniz efenim.

"Ve Tanrı Jeneriği Yarattı" köşemizde tüm dünya üzerinde yapılmış dizilerin o güzel jeneriklerine göz gezdireceğiz, inceleyeceğiz. Hakkında konuşacağız, kimin çektiğini merak edeceğiz.

Ya da sadece izleyeceğiz. İzle gitsin, "vay a.q adamlar nası yapmış" de yeter :)

Konseptimizin ilk jeneriği ix'in hakkında yazıp beni gaza getirdiği Six Feet Under isimli nacizane dizimizden geliyor!



Diziyi izlemeyene aynı etkiyi yapmıyordur belki, ben bu diziyi takip ederken daha jenerikten apışık kalıyordum. Yamulmuyorsam ödül de aldılar bu jenerikle. Çok güzel kareler, bunlara eklenmiş çok etkili bir müzik. Thomas Newman çıkışlıdır bu açılış temasında kullanılan güzel parça, bu blog üç yıl önce kadar yapılmış olsaydı buraya koyardım linkini indirmeniz için. Şimdi yok bilgisayarımda :(

Hani izleyemiyorum diyenler varsa buradan izleyebilir sanırım.


NOT: Bu konseptin ismi sinem ile uzun negoşieyşınslar sonucu oluşturulmuştur.

NOT-2: Nette dizinin jeneriğine bakarken Her Boku Bilen Adam'ın da dizi jenerikleri için bir konsept oluşturduğunu gördüm. İlk paylaştığı da Six Feet Under olmuş. Onu da okumakta fayda vardır.

Selametle!

İnsanı, sorunu, sorunlu insanı sevenlerin dizisi...

29 Eylül 2009 Salı 6 yorum



Cenaze levazımatçısı bir ailenin kendi içinde psikolojik problemler yaşayan üyelerinin ilginç yaşam stillerini anlatan bir dizi bu... Her ne kadar yoğun bir kitle tarafından tutulan diziler arasına girmemiş olsa da her bir bölümü insana düşünce fırtınası yaşatabilecek güzellikte bir dizi olduğunu düşünüyorum.

Dizinin güzel yanı, her bölümün bir film havasında olması. Mesela ben yıllar önce sıcak, uykusuz yaz gecelerini cnbc-e karşısında geçirmeye çalışırken rastlamıştım. Baştan sona soluksuz izlemiştim. Her bir karakter ayrı çekmişti ilgimi. Zaten yine bu gecelerden birinde izlediğim şeyin bir devamı olduğunu, sonra da onun 'Six Feet Under' adlı bir dizi olduğunu anladığımda yaşadığım sevinci anlatamıyorum.

Uzatmaya niyetim yok. Zaten art arda bölümleri izleme gibi bir şans tanımadığından, bu dizi ayda yılda bir sıkıldıkça bir bölüm atılabilecek seviyede. Hele bir de ailenin kızı Claire'in büyüsüne kapıldınız mı, 'İyi ki dokuzun bu yazısını okumuşum da Six Feet Under ile tanışmışım.' demeniz olası...

Türkçe Dizi Zamanı : Canım Ailem

4 yorum
Yabancı diziler iple çekilir de Türk dizileri çekilemez mi ? Canım Ailem gibi bir dizi olursa çok da güzel çekilir. Çoğu dizi Eylül başında başlamışken Canım Ailem aynı ayın sonunda başlıyor. Fragmanlarda çok enteresan olaylar var, daha söz-nişan gibi bir şey bile yapmamış olan Ali ve Seyhan boşanıyor mesela. Samim'e Meliha'nın babası ateş etmek üzere gözüküyor ki elinden vuracak muhtemelen, fragmanın sonlarında eli sargılı halde görünüyor Samim. Bir de ilk sezonun sonlarında insanların aklına kurt düşmüştü Feride ve Halim birlikte mi olacak diye, galiba birbirlerinden etkileniyorlar, Halim'in evleneceği söylediği sahnede deyim yerindeyse kabak gibi ortaya çıkıyor bu ikisinin aşkı. Tatlı Hayat'tan sonra ilk kez bir diziyi dört gözle bekler oldum, ilk kez hiç bir bölümünü kaçırmadan izledim.

Ayrıca Canım Ailem ile aynı saatte Geniş Aile var ki Geniş Aile'yi Canım Ailem'in karşısına koyan bir zihniyet nasıl bir zihniyettir anlayabilmiş değilim. Yeni bir diziyi ilk sezonunu başarıyla tamamlamış ve merakla beklenen bir dizi ile aynı saate koymak büyük bir hata.

55 Ekran'daki ilk yazımı yazmış bulunmaktayım, darısı siftah yapamayanların başına.(Sosyal Mesaj)

True Teeth

3 yorum

True Blood'a başladık dün, yurda gelişimizin şerefine, hazır kota sorunlarımız da kısmen azalmışken. Dizinin birçok mevzusunun Twilight'a benzemesi bir yana, ana karakter olan ablamızın dişlerinin görüntüsü beni benden alıyor. 55 Ekran olarak "Madem vampir ayartıyorsun, bari dişlerin güzel olsun" kampanyası başlatabiliriz, çünkü çok büyük olmayan bir meblağ ile şu dişleri düzelttiririz gibime geliyor. Hoş, o dişler düzelse de kızımız güzel değil ama en azından o kısmı göreceli oluverir.

Merlin'in Sakalı!

25 Eylül 2009 Cuma 3 yorum

Az buçuk kitap okuyan, film veya tv izleyen birinin ucundan kıyısından tanıdığı meşhur bir büyücü Merlin. Hatta çevremdeki kısıtlı deneklerlen aldığım istatistiğe göre Merlin, Arthur'dan bile meşhur. Bu ikiliyle ilgili çoğu hikayenin Arthur'un kral, Merlin'in de alenen büyücü olduğu zamanlarla ilgili olduğunu düşünürsek, şu sıralar Cnbc-e'nin verdiği dizi direk kendini izletmekte, çünkü genellemenin dışına çıkarak bu ikilinin gençliklerini anlatıyor. Yani Arthur henüz prens, ve babası gayet uyuz bir kral; Merlin de yeteneklerinin farkında olan ancak memlekette büyü yasaklı olduğu için kıvranıp duran genç büyücü.

Yabancı dizi izleyip de Cnbc-e'nin sezon başındaki promolarından en az biriyle heyecanlanmayan yoktur herhalde, ben de dahil. Ama bu dizinin gösterileceğini öğrendiğimde, "Vaay şu dizi süpermiş kesin izleyelim!"den daha ötede bir heyecan duydum, çünkü hem fantastik, hem tarihi bir dizi. Şu iki konudan biriyle ilgiliyseniz bile gayet izlenesi.

En son Tudors'u öğrendiğimde böyle heyecanlanmıştım. Bu da işin başka boyutu: İngiliz tarihi. Adamlar ne yapıyor ediyor, çekici hale getiriyor tarihlerini. Buradan yola çıkıp "fetih filmi çekilsin"e getirmeyeceğim işi, korkmayın. Dikkat çekmek istediğim nokta şu: İspanyollar, Almanlar, ne bileyim, Fransızlar, veya Türkler de en az İngilizler kadar ihtişam, aşk, entrika, şatafat, yakışıklı adam, güzel kadın vs vs dolu tarihlere sahiptirler mutlaka. Ama biz, bir Henry, bir Elizabeth, bir Arthur geçince jenerikte, nedense ekstra kuduruyoruz.

Merlin'in fragmanını ve Merlin karakterini ilk gördüğümde "Bu ne be, bu mu Merlin?" dedim, zayıf bir ifadesi var diye düşünmüştüm Colin Morgan'ın, ama beni daha ilk bölümde susturmayı başardı, tebrik ediyorum. Kendisi İrlanda asıllıymış, aksan da o biçim zaten, anlaşılıyor. Bradley James, Arthur'da gayet başarılı. Gwen'le ilgili spoilerlı yorum yapmak istemiyorum burda ama Morgana vs Gwen diyeyim, bilenler anlasın derdimi. Son olarak: Ejderha ne kadar tırtsa sesi de o kadar iyi. (bkz: John Hurt)


Merlin'den Arthur'a gelsin: "Look, I told you you're an ass. I just didn't realize you were a royal one. "

Hi!

23 Eylül 2009 Çarşamba 2 yorum
Şu satırları okumaya tenezzül eden sevgili okuyucu;

Bu blog, genellikle TV dizi üzerine konuşmak üzere kurulmuş bir blogdur. Neden genellikle dedim bilmiyorum, başka ne konuda konuşabiliriz onu da bilmiyorum. Ama bu blogun yazarlarına kefil olamadığım için genellikle diyerek yaşanacaklara şimdiden bir kılıf uydurmuş olayım en iyisi.

Neyse. Bu blogu, ben, franchi, pclion, ix, os, ve demiycem insanları yazmakta. Yani umarım yazacak. Kökeni de bizzat benim yazmış olduğum Pushing Daisies yazısının yorumlarına ve birkaç msn muhabbetine dayanmakta.

Yaklaşık 3 dakikadır düşünüyorum ama bu açılış yazısına bunların dışında ekleyecek bir şey bulamadım. Zaten önemli olan temel mantığı anlamanız. Gerisini pratikle hep birlikte öğreneceğiz. Kalın sağlıcakla. Google Reader'ınıza ekleyin blogumuzu. Yorum filan yapın sürekli. Çok sevin bizi tamam mı?

P.S. Başlıktaki "Hi!" tam olarak şu ayarda seslendirilmekte.

61. Emmy Ödül Töreni

1 yorum
61. Emmy Ödül Töreni'nin sunucusu Neil Patrick Harris olunca daha bir sahiplenmişim töreni bu sene, onu farkettim. Sanki töreni amca oğlu sunuyormuş havasına girince normalde izlemediğim giriş kısmını falan da izledim. Carrie Ann'ın bitmek tükenmek bilmeyen "kıyafetini kim yaptı kııız!" tadında sorularını bir kenara koyarsak pişman olmadığımı söyleyebilirdim, birçok tanıdık yüzü gördük kırmızı halıda. Ne derseniz deyin, bir ürünü ABD'liler kadar iyi pazarlayan bir millet daha yok. Entourage ekibini görünce salakça sırıttığımı farkettiğimde bunu daha iyi anladım. Kevin Connolly de sakal bırakmış görmeyeli, yakışmış.

Aynı tanıdık his Alyson Hannigan 6 aylık kızı hakkında konuşurken de vardı. 4. sezonun ikinci yarısındaki düşüşün en temel sebeplerinden biriydi Lily'nin olaya dahil olmaması, ufaklığın büyümüş olması belki de iyi haberdir. Bunun dışında röportajlardan aklımda yer eden detaylardan biri Stephen Moyer'in futbol konusunda verdiği ayardı. Londra muhabbetinde araya Arsenal'i sokup sonra "Gerçek futboldan söz ediyoruz bu arada." demesi olayı kopardı. Ne de olsa Avrupalı adam, işi biliyor. True Blood bu sezon törenlerde adaylık anlamında yer almıyordu ama muhtemelen seneye ödül alan dizilerden biri olacak. İnternet oylamasıyla seçilen en vurucu sahne dalında Chuck Bass'in Blair'e "Seni seviyorum." dediği sahneyi geride bıraktılar, Bill ve Sookie'nin tanışma sahnesiyle. Bu senenin tesellisi o olsa gerek.

Gossip Girl demişken Leightn Meester'i es geçmek olmaz zira kendisi bu topraklardan alışkın olduğumuz oyuncu-şarkıcı geçişlerinden birini gerçekleştirmek üzereymiş. Yakında single'ım çıkacak, heyecanlıyım gibi şeyler söyledi. Bunları seyrederken bir yandan da gelenler kısmına bakıyordum, Seth Green ve Scarlett Johansson'u el ele gördüm sanki. Birisi lütfen bana yanlış gördüğümü söylesin, bu ne lan! Ayrıca Michael J. Fox üstadı görmüş olduk bu bölümde, Parkinson sebebiyle titriyordu tabii. Drama dalında en iyi konuk oyuncu ödülünü de aldı zaten, yakışır.

Tören de fazlasıyla eğlenceliydi, özellikle Neil Patrick Harris'in komedi dalında en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü Jon Cryer'e kaptırmasından sonra bunun üzerinden yaptığı espriler şahaneydi. Jeremy Piven da aday değilken bana göre en iddialı aday bence Neil Patrick Harris'ti orda ama sunucu olması ödülü almasının önüne geçti bu sefer. Önümüzdeki maçlara bakacağız demekten başka çare yok. Yukardaki video ise en iyi komedi dizisi açıklanmadan önce gösterildi, tek kelimeyle şahane! Stewie Brian'ın oyunu How I Met Your Mother'a vereceğini söylediğinde sapıtıyor ve bildiğin girişiyor Brian'a. Arada söylediği "Am I breaking Bro Code?" ve "Suit up!" repliklerine saygılarımı sunabilirim en fazla. Ödülü ise 30 Rock aldı. Henüz el atmadığım dizilerden birisi bu 30 Rock, her yerde karşıma çıkıyor. Törende de Tina Fey övgüleri havada uçuşuyordu. İzlemek lazım bir ara.

En iyi yardımcı oyuncu ödülleri Neil Patrick Harris hariç istediğim isimlere gitti bu sefer. Kristin Chenoweth çok beğendiğim bir oyuncudur, Pushing Daisies'deki rolü haricinde de iyi iş çıkarıyor. Ödül almasına sevindim. Michael Emerson bence geçen sene de ödülü hak eden isimdi, o dönemki yazıda da belirtmiştim. Yalnız zaman ne çabuk geçiyor yahu, geçen sene yazdığım yazının bir benzerini yazmak gerçekten garip bir his.
Her ödülün özel bir anlamı var elbette ama bazı ödüller 'daha bir ödül'dür, her törende bu böyledir. En çok merak edilen iki ödül de en sona bırakılanlardı zaten. En İyi Drama ve Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu. Erkek oyuncu dalındaki çekişmeye bakınca zaten anlaşılıyor ödülün önemi, bence bu kategoride aday olabilmek bile en az diğer ödüller kadar önemli. Bryan Cranston, Michael C. Hall, Hugh Laurie, Jon Hamm. Hepsi ayrı ayrı hayran olduğum adamlar bunlar. Hugh Laurie zaten tek başına dizi, ona söylenecek söz yok. Michael C. Hall kadar rolünün içine girebilen oyuncu sayısı çok azdır, Six Feet Under'dan sonra Dexter'da gösterdiği performansa şapka çıkartılır ancak. Jon Hamm son iki yıla damga vuran Mad Men'in merkezindeki adam ve çok iyi iş çıkartıyor. Bu saydığım adamlar Bryan Cranston kadar iyi işler ortaya koydular ama Bryan Cranston, canlandırdığı Walt karakteriyle dizi oyunculuğunu apayrı bir noktaya taşıd, kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum bu seçime.

Jon Hamm belki bir sürpriz olabilirdi bu sene ama favori kazandı. Jon Hamm teselliyi Mad Men'in iki seen üst üste en iyi drama seçilmesinde bulsun artık. Bence 1. sezonunu aşan bir performansla geri dönen Lost'un önünde ödülü almaları takdire şayan. Yazıyı bitirince 3. sezon 6. bölümü izlemeye başlayacağım zaten. Lost dışında Breaking Bad de öne çıkıyordu ama orda Bryan Cranston'ın performansı diziyi ayrı bir noktaya taşıyor. Mad Men ise kendi başına harikulade bir yapım. Yeri gelmişken soundtrack albümlerinin de şahane olduğunu söylemeliyim, mutlaka dinleyin.

En İyi Drama

Big Love – HBO
Breaking Bad – AMC
Damages – FX
Dexter – Showtime
House – FOX
LOST – ABC
Mad Men – AMC

En İyi Erkek Oyuncu (Drama)

Breaking Bad – Bryan Cranston (Walt White)
Dexter – Michael C. Hall (Dexter Morgan)
House – Hugh Laurie (Dr. Gregory House)
In Treatment – Gabriel Byrne ( Paul)
Mad Men – Jon Hamm (Don Draper)
The Mentalist – Simon Baker (Patrick Jane)

En İyi Kadın Oyuncu (Drama)

Brothers & Sisters – Sally Field (Nora Walker)
Damages – Glenn Close (Patty Hewes)
Law & Order: Special Victims Unit – Mariska Hargitay (Olivia Benson)
Mad Men – Elisabeth Moss (Peggy Olson)
Saving Grace – Holly Hunter (Grace Hanadarko)
The Closer – Kyra Sedgwick (Brenda Leigh Johnson)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Drama)

Christian Clemenson – Boston Legal
Michael Emerson – LOST
William Hurt – Damages
Aaron Paul – Breaking Bad
William Shatner – Boston Legal
John Slattery – Mad Men

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Drama)

Rose Byrne – Damages
Hope Davis – In Treatment
Cherry Jones – 24
Sandra Oh – Grey’s Anatomy
Dianne Wiest – In Treatment
Chandra Wilson – Grey’s Anatomy

En İyi Komedi

30 Rock – NBC
Entourage – HBO
Family Guy – FOX
Flight Of The Conchords – HBO
How I Met Your Mother – CBS
The Office – NBC
Weeds – Showtime

En İyi Erkek Oyuncu (Komedi)

30 Rock – Alec Baldwin (Jack Donaghy)
Flight Of The Conchords – Jemaine Clement (Jemaine)
Monk – Tony Shalhoub (Adrian Monk)
The Big Bang Theory – Jim Parsons (Sheldon Cooper)
The Office – Steve Carell (Michael Scott)
Two And A Half Men – Charlie Sheen (Charlie Harper)

En İyi Kadın Oyuncu (Komedi)

30 Rock – Tina Fey (Liz Lemon)
Samantha Who? – Christina Applegate (Samantha Newly)
The New Adventures Of Old Christine – Julia Louis-Dreyfus (Christine Campbell)
United States Of Tara – Toni Collette (Tara Gregson)
Weeds – Mary-Louise Parker (Nancy Botwin)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Komedi)

Jon Cryer – Two and a Half Men
Kevin Dillon – Entourage
Neil Patrick Harris – How I Met Your Mother
Jack McBrayer – 30 Rock
Tracy Morgan – 30 Rock
Rainn Wilson – Office

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Komedi)

Kristin Chenoweth – Pushing Daisies
Jane Krakowski – 30 Rock
Elizabeth Perkins – Weeds
Amy Poehler – Saturday Night Live
Kristin Wiig – Saturday Night Live
Vanessa Williams – Ugly Betty

En İyi Mini Dizi

Generation Kill – HBO
Little Dorrit – PBS

Uğur Karakullukçu /PClion FC